|

Tutunmak Üzerine

Uzaklıklar, Uzaklaştır(ıl)malar, Yakınlıklar, Kaç(a)maklar…

Dil keskin, dil sivri ya da uysal olabilir, hırçın, söz dinlemez de olabilir, sakinleştirebilir ya da huzursuz da edebilir, insanda bilmediği duyguları, aklına gelmemiş düşünceleri, soruları da tetikleyebilir; tıpkı fotoğraflar gibi...

Böyle karşılaşmalar insanı ya yazanın/çekenin kendi yolun(d)a sürükler ya da uzaklaştırır. Burada önemli olan nasıl, ne kadar ve nereye kadar sürüklediği ya da sürükleyemediğidir.

Sürükleyemediğinde tıkanır/tıkanmıştır; ya okuyan/yazan ya da izleyen/çeken...

Kelime oyunlarının, devrik ya da bitmeyen cümlelerin anlatıyı boğmasına izin verdiğinde yazan, okuyucusunu da uzaklaştırır; kendinden, hayallerinden, tıpkı sadece “güzel” çekilmiş fotoğraflar gibi…

Hayallerinden kovulduğunda okur ya da izleyici; gider.Yakınlaşamadığı kadar koparak uzaklaşır bir dünyadan, sözden ve görüntüden (görünenden?)

Yakınlık(sa) sadeliğe ihtiyaç duyar. Kendinde olanı, içindekini maskesiz, dolaysız, dolandırmasız önce görmeye ardından da göstermeye. Ancak böyle dokunabilir bir insan diğerine, bir görüntü bir insana yahut bir insan sözün ruhuna.

Kalın sınır çizgilerini önce kendinden kaldırmak ve aynadaki suretine, yıldızlar altındaki endişelerine yara almadan, yüzüne çizgiler inmeden geçmenin mümkün olamayacağını bilerek bakmak.

Hayatı insana, görüntüye ve söze taşıyacak olan belki de sadece böyle bir sahicilik, böyle bir korku anıdır…

Kendinden kaç(a)maklarının yerine kendine ait sorularını, sözlerini ve görüntülerini koyamadığında uzaklaşır insan ve önce kendi hayatından uzaklaş(tır)maya devrolur her/hiç dokunmadığı, her/hiç bakmadığı ve her/hiç sormadığı...

Ben bugünlerde hayata galiba bir tek kendime ait olduğunu hergün biraz daha hissedebildiğim görüntülerimden tutunabiliyorum.  Ve her seferinde bunun ne kadar önemli olduğunu fark ediyorum, sadece nefes bile alabilmek için...

 

Laleper Aytek

Ekim 2014